Kahvenin Etkinlik Aracına Dönüşmesi Akabinde Yeni Sosyal Yaşam

2/2

“Bu sabah uyandım ve ilk işim kahve makinesine doğru ayaklarımı yerde sürüye sürüye yürümek oldu. Çapaklarım gözümdeydi ve tek çarem bir bardak kahveydi. Makineye taze çekilmiş Colombia kahvemden üzerinde yazan gramaj kadar koydum, suyu koyarken acele etmiş olacağım ki birazını tezgaha döktüm. Önemli değil, yeter ki sabah kahvem olsun diye düşünerek tuşa bastım. Oh, artık yüzümü yıkamaya gidebilirim! Hazır kahvemden bir yudum aldım ve gözlerimin asıl şimdi açıldığını farkettim. Artık önce işe, ardından kızlarla taco gecesine, oradan da bizim ofisin aylık partisine gidebilirim.”

Kahve içmeden uyanılamayacağını, çalıştığı işten edindiği kazancıyla her akşamı başka bir mekanda kapatabileceğini, sosyalleşmenin perşembe tacosuyla taçlanacağını ve hatta işle eğlencenin arasında eve dönüp üstünü değiştirebileceğini, gün içerisindeki birçok aktiviteyi işin gücün arasına sıkıştırabileceğini düşündürtülerek büyüdük. Bu romantik komedi dizilerinden fırlamış portrede -büyüdükçe anladık ki- yanlış anladığımız bir şeyler var. Yani, tamam, ailelerimiz böyle yaşamıyor ama bir dizinin bir bölümlük halini bile yaşayamayacak mıyız ? Sanıyorum cevabı hepimiz ilk işimizde anladık, yaşayamayacağız (en azından bir çoğumuz) .

Kahveyle olan ilişkimizi de bir çoğumuz bu çizgide kurguladık. Kahvenin görevi uyandırmak ve odaklanmayı sağlamak oldu. Ne var ki şu an Y kuşağı yaşıtlarımızın çoğu için kahve , etkinlik ve sosyalleşme aracı haline geldi. Artık hayatlarımızda kahve olmazsa uyanmama lüksümüzün olmadığını, her perşembeyi taco günü ilan edemeyeceğimizi, ofisin aylık partisine vaktin ya da nakitin kalmayacağını ya da ofisin hali hazırda asla parti yapmadığını anladık. Alkolle olan “Ben sosyal içiciyim.” lafını bile şu zamanlarda “fazla tuzlu” bulduk. Giderek değişen şehirli profillerinden ve el değiştiren kapitallerden dolayı öğrencilik yıllarında alıştığımız hayatın hayli değiştiğini fark ettik ve kendimize yeni bir sosyalleşme tarzı yarattık: Oh, hello 3rd Coffee Culture .

Kahve de artık şarap gibi gurme bir seviyede konuşmaya değer, olgu haline geldi. Kahvenin bu yeni tanıdığımız hali, hakkında uzun uzun konuşulacak bir sürü malzeme veriyordu. Kahve üzerine kurulan yerlerin çoğu diğer tüm klasik kafelerden daha havalıydı ve bir mekana ait hissetme güdümüzü de tatmin ediyordu. Her şeyle eşleştirebiliyorduk kahveyi. Kitabın yanına, müziğin yanına, sevgilimizin yanına… Üstelik kahve, şarap gibi alkollü de değildi. Bingo! İşletmeciler daha kolay ruhsat alabilecek, meslekte yetişenler istihdam olabilecek, bizler alkolden çok daha ucuz yöntemlerle sosyalleşebilecek, iş çıkışlarında bir kahveyle saatler geçirebilecek -üstelik bu sırada eve gidip kıyafet değiştirmek zorunda kalmayacak- , gece 10 kurallarına yüzde yüz adaptasyon sağlayabilecek… Dizilerde gördüğümüz hayata sahip değiliz ancak coffee shoplar var değil mi ? Arkadaş grubumuzla shot yarışmalarımız yerine kahvecide kahve içmelerimiz… Ofis partileri yerine ortak çalışma alanlarımız… Durun, biraz sıkıcı olmaya başladı sanki. Sanıyorum bunu işletme sahipleri de fark etmiş olacak ki, bu yeni tip yaşam alanlarımızda iyi bir kahve haricinde başka bir şeylere ihtiyacımız vardı : canlı etkinlikler !

Elbette kahve de, artık şarap gibi gurme bir kültür halini aldı. Kahveciler sosyal alanlarımız oldu. Kahve, yanına koyulabilecek her şeyle kombinlendi. İşte canlı etkinlikler tüm bunlar yetmediği zaman devreye girdi. Artık yeni sosyallik olgumuzun gerektirdiği her şeyi bir kahve evinin içerisinde sığdırabiliyoruz. Kahve evlerinde sergilere katılabiliyor, tasarım pazarlarına, mezatlara gidebiliyor, sanat atölyeleri ile kendimizi geliştirebiliyor, eşimiz dostumuzla dinletilerde toplanabiliyor ya da ofis partilerini bir kahve eşliğinde gerçekleştirebiliyoruz.

Güneş İkbal

www.instagram.com/noicoankara